WWW.AHMETTURKAN.COM.TR

ZAMAN HER ŞEYİ ANLATIR

  • Yazıtipi boyutunu arttır
  • Varsayılan yazıtipi boyutu
  • Yazıtipi boyutunu azaltır
Anasayfa YAZILARIM İRFAN MEKTEBİ ERDEMLİ İNSAN KİŞİSEL GELİŞİR Mİ?

ERDEMLİ İNSAN KİŞİSEL GELİŞİR Mİ?

e-Posta Yazdır PDF

 

Kişisel gelişimin günümüzde kullanıldığı şekliyle işte, okulda, siyasette başarı gibi gündelik işlerle sınırlı olması çok üzücüdür. Elbette insanın rızkını kazandığı işinde, okulunda veya siyasi hayatında veya buna benzer alanlarda başarılı olması önemli, ancak konu insan olunca gelişimi de bu kadar basit olmamalı. İnsanın kişisel gelişimi mal satmaya endekslenmesi, insanı tanımamak ya da çok kıymetli bir madeni heba etmek olacaktır.

Bugün kurumsal olduğunu söyleyen pek çok firmada İnsan Kaynakları (İ/K) birimi var. İ/K birimleri her yıl bazı personele kıstaslar koyarlar. Başarı planları yaparlar. Bu yıl 100 birim satış yaptıysanız, önümüzdeki yıl 120 birim satış yapmak zorundasınız gibi hedefler koyaralar. Çalışanları adeta yarış atları gibi koştururlar. Herhangi bir sebepten dolayı hedefinizi gerçekleştiremediyseniz alacağınız primden kesintiler yapar ve sizi bir sonraki yıl için kızıştırırlar. Tekrar kampa sokarlar. Tekrar ve tekrar kişisel gelişim eğitimlerine gider eksiklerinizi kapatmaya çalışırsınız. Bu süreç böylece sürer gider; olmadı çalışanlar işlerini kaybeder.

Kişisel Gelişimle Hedeflenen Vasıflar Nelerdir?

Kişisel gelişimle işiniz her ne ise o alanda en iyi olmak zorundasınızdır. Sınır yok. Kişisel gelişimciler, “İnsanlar potansiyel ile doğar. Ancak dünyada bir iyiler ve bir de daha iyiler vardır. Yani insan fiziki olduğu kadar nitelik olarak da gelişebilir. Kişinin herhangi bir alanda sahip

olduğu potansiyeli biraz daha öteye taşıması işine kişisel gelişim diyebiliriz. Kişisel gelişimin en temel noktası, kişinin kendini tanımasıdır. Kişinin kendini tanıması, hangi alanlarda ne durumda bulunduğunu belirlemesi ve eksik olduğunu düşündüğü alanlarda kendini geliştirmeye karar vermesi, kişisel gelişim sürecinin başladığı andır” derler.

 

Ruh ve zihin sağlığı düzgün bireylerin, belli bir metodolojiye dayalı olarak; hedefleri netleştirmek, kararsızlıkları aşmak, bakış açısını değiştirmek, fark ortaya koymak, motivasyonu yükseltmek, zamanı iyi yönetmek, özgüveni arttırmak, deneyim kazanmak, başarı odaklı olmak, değişime, çağa ayak uydurmak, imaj yenilemek, sosyal iletişim gibi konulara yöneltirler. Fakat insanın asıl potansiyeline ve yaratılış hikmetlerine yani erdem, ahlak, dürüstlük, Allah’a kul olmak gibi konulara ise hiç değinmezler. Hedef, sadece iş ortamında başarılı olup sosyal statüsünü yükseltmektir.

Erdem Nedir?

“(Ey ehl-i kitab!) Yüzlerinizi (ibâdet maksadıyla) doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik (erdem için yeterli) değildir; fakat iyilik (erdem) o kimsenin (iyiliği)dir ki, (o kişi) Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitab(lar)a ve peygamberlere iman eder; ona (o elindeki mala) olan sevgisine rağmen malı akrabalara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve köleler uğrunda verir; namazı hakkıyla eda eder ve zekâtı verir. Çünkü (onlar) söz verdikleri zaman sözlerini yerine getirenler ve sıkıntı (fakirlik), hastalık ve savaşın şiddetli ânında sabredenlerdir. İşte onlar, doğru olan kimselerdir. Takva sâhibi (erdemli) olanlar da işte ancak onlardır.” (Bakara Suresi, 2/177) Bu ayette takvalı / erdemli kişinin vasıfları ortaya net olarak konulmuştur. Bu gibi insanın fıtri yaradılışına ve kul olma vasfına yaraşan erdemlere sahip olmak, insanı, iş hayatı dahil hayatın her sahasında başarılı yapmaz mı?

Son 20 yılın ticari bilançolarına baktığınızda ticari krizlerin ödemeler dengesinin bozulması ile doğru orantılı olduğunu görürsünüz. Ticaret erbabının en küçük bir sıkıntı baş gösterdiğinde ödemelerini geciktirdiğini veya hiç ödemediğine defaten şahit olunmaktadır. Pek çok firmada benzer davranışların takınılmasının baş göstermesi, etik kavramının ayaklar altına alındığına şahit olmak, işin ciddiyetinin ne kadar vahim olduğunu göstermektedir. Çünkü ödemeler dengesi bir zincir üzerinde çalışır. Mesela bir ihale verdiniz, iş tamamlandı ama hakkedişi geciktirip ödeme yapmadınız, vadeleri ertelediniz. Konuştuğunuz vadenin 2 hatta 5 katına kadar uzattınız. İşi alan firma çalışanlarının maaşlarını, aldığı malzemelerin bedellerini ödeyemedi. Zincirleme olarak tedarikçileri de kendi tedarikçilerine ödeme yapmadı ise, sebep olduğunuz kırılma tıkanıklığa sebep olacak ve piyasa duracaktır.

Firmalar zarar edebilir, tahmin edilmeyen olağan üstü olaylar cereyan edebilir, lakin kasanızda paranız dururken ödeme yapmıyorsanız, bunun izahı belki de en önemlisi ahlaksızlık, ikincisi paranın faizli bankalarda bekletilme arzusudur. Çünkü vadeyi bozarsa faiz kaybı yaşayacağı düşüncesi, alternatifi ise altın ya da döviz karşısında yaşayacağı gelir kaybı konusu. Misal olarak açıklamaya çalışılan bu konular İslam ahlakı ile bağdaşmaz. Faiz lobilerinin ya da bankaların zorlaması ile piyasayı işgal eden ticari ahlaksızlık, yine kendi kurduğu düzeni bozup ifsat etmektedir.

Kişisel gelişim uzmanlarının insana ve insanı gerçek insan kılan meselelere el atması ve erdemli olmanın en önemli kişisel gelişim konusu olması hususunu gündeme almaları gerektiğini görmeleri gerekmektedir. Yoksa hedefe ulaşmak için her yol mubahtır anlayışı ön alacak ve başarıya zorlanan insanı insani kaygı ve yaklaşımlardan uzaklaştırarak şahsı ve toplumu yaralayacaktır.

Ahilik ve Kişisel Gelişim

Arapça “kardeşim” manasındaki ahî kelimesinden gelen bu adın Türkçedeki akıdan (cömert) türetildiğini ileri sürenler de vardır. Temelde Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in sünnetine dayandırılan prensipleriyle İslâmî anlayışa doğrudan bağlı olan Ahiliğin, tasavvufta önemli bir yeri bulunan uhuvveti hatırlatmasından dolayı kabul görmesi ve kolayca yayılması mümkün olmuştur. Türkler, İslâmiyet’i kabul etmeleri ve Anadolu’ya yerleşmelerinden itibaren fütüvvet ülküsünü benimseyip kendilerine has yiğitlik, cömertlik ve kahramanlık vasıflarıyla süslemişlerdir. Bununla birlikte Ahiliğin temel belirleyicisi olan İslâmî-tasavvufî düşünüş ve yaşayış her devirde ve bölgede geçerliliğini korumuştur.[1] Bütün prensiplerini dinin asıl kaynağından alan Ahiliğin nizamnâmelerine fütüvvet name adı verilirdi.

Ahiliğin esasları, ahlâkî ve ticarî kaideleri bu kitaplarda yazılı idi. Teşkilâta girecek kimse ilk önce bu kitaplarda belirtilen dinî ve ahlâkî emirlere uymak zorunda idi. Fütüvvet namelere göre, teşkilât mensuplarında bulunması gereken vasıflar vefa, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, ihvana nasihat, onları doğru yola sevk etme, affedici olma ve tövbe idi. Şarap içme, zina, yalan, gıybet, hile gibi davranışlar ise meslekten atılmayı gerektiren sebeplerdi. Ticari kurumların temelinin erdem, ahlak elbette günümüz anlamı ile kişisel gelişim temeline dayandıran tarihi geçmişimizden neden koptuk ve neden erdemden uzaklaşıp sadece çıkar sağlamanın adını kişisel gelişim koyduk ve sistemi bozduk. Bunu çok ciddi olarak önümüze koymalı ve tedbir almalıyız. Yoksa batının tefessüh etmiş, bozuk, defolu hallerini bünyemize katmakla erdemli bir toplum olamayız!

Farkındalık

Farkındalık; şimdiki ana odaklanabilmek amacıyla, dikkatinizi toplayabilmektir. Zihnimiz geçmişe ya da geleceğe yolculuklar yaptığında, şimdi ve buradaki yaşantımıza yani âna dönmeyi hatırlamaktır. Zihnimizin gözü ile geçmişi ya da geleceği seyrediyorsak, bu, gerçek gözlerimizle gördüklerimizi fark etme şansını kaybettiğimiz manasına gelir. Böylece o anda var olmayan geçmiş veya gelecekteki üzüntüler, endişeler ve korkularla karşı karşıya kalırız. Zihnimizin böyle gezintiler yaptığını fark ettiğimizde, şimdiki hayatımızı tekrar yakalamamıza yardım edecek bir araçtır. Yapmanız gereken, zihninizin andan uzaklaştığında dikkatinizi tekrar şimdi ve burada’ya yöneltmektir.

Farkındalık, düşünce ve duygularımızla olan bağlarımızı gevşetmektir. Kaygılarımız, endişelerimiz, üzüntülerimiz ve korkularımıza karşı yapabileceğimiz en iyi şey onları serbest bırakmaktır. Onlarla uğraşmaktan vazgeçip, onları serbest bıraktığımız zaman, bu duyguların üzerimizdeki olumsuz etkileri de ortadan kalkmaya başlayacaktır.  Düşüncelerimizi ve duygularımızı kontrol etmeye çalışmak, denizdeki dalgaları engellemeye çalışmak gibidir, bunu yapmamız mümkün değildir. Onları kendi seyrine bırakabildiğimizde, en sonunda kıyıya vurarak ortadan kaybolduklarını görebiliriz. Ki bunun en net tanımı tevekküldür. Yani kişi kendi üzerine düşeni yaptıktan sonra orada takılıp kalmamalı, gerisini Allah’a bırakmalıdır. Sen vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma!

SONUÇ

Kişisel gelişime her zamankinden daha fazla önem vermeliyiz. Fakat bunu yaparken insanı bağlamından koparmamak esastır. Yani insanın Allah’ın yarattığı bir kul ve ona karşı sorumlulukları olduğunu bilerek, insan için iman, ahlak, fazilet ve erdemi öncelemeliyiz. Evet, usul esasa mukaddemdir. İnsanın potansiyelini keşfetmesi ve açığa çıkarması zaruridir. Ne var ki bunu yaparken insan olduğunu unutmadan, Allah’a karşı sorumluluklarını bilerek ve emr olunduğu şekilde dosdoğru olarak yapmak gerekmektedir. Bu da ancak Kur’an ve Sünnet bağlamında mümkündür.

 

Ahmet TÜRKAN

 

Bu yazım OCAK - 2020 İrfan Mektebi Dergisinde yayımlanmıştır.


 

Son Güncelleme: Salı, 16 Nisan 2024 14:22  

İstatistikler

OS : Linux c
PHP : 5.3.29
MySQL : 5.7.43
Zaman : 14:22
Ön bellekleme : Etkisizleştirildi
GZIP : Etkisizleştirildi
Üyeler : 3475
İçerik : 644
Web Bağlantıları : 8
İçerik Tıklama Görünümü : 1741683